25 Haziran 2013 Salı

Sol yanım acıyor...

Bir yanımda bir türlü büyümeyen Emre Çolak, bir yanımda yalpalayan Amrabat, bir yanımda geriye düşmüş Riera...

Sol yanım acıyor Daddy... Daddy Cool...

30 Mayıs 2013 Perşembe

28 Mayıs 2013 Salı

Şampiyon: 2. Sezon - CAST


Burak Yılmaz: Kendisini hâlâ bir Galatasaray futbolcusu gibi sevemesem de yiğidin hakkını teslim etmek huyumuzdur; bu sezonun en iyisiydi. Attığını vurdu. İnşallah bu formu sürekli olur.

Fernando Muslera: Geçtiğimiz sezonun da en iyilerindendi. Bu sezon daha iyi iş çıkardı. Allah kalemizden eksik etmesin.

Emmanuel Eboue: Geçtiğimiz sezonun birçok iyi futbolcusu bu sezon form düşüklüğü yaşarken o istisnâlardan olmayı başardı. Formunu koruyarak bu sezonun da en iyilerinden oldu. Bu adam sağdan birince Cim-Bom bir başka güzel.

Semih Kaya: Arda ve Sabri'den sonra şükür Galatasaray altyapısı A Takım'a bir futbolcu daha kazandırabildi. Semih de geçen sezondan bu sezona kalan futbolcular içerisinde formunu en çok yükselten futbolcu. Bu çocuk artık bu formayı bırakmaz.

Selçuk İnan: Geçen sezonun başrolündeydi. Bu sezon yardımcı rollere gerilese de yine de takımın en iyilerinden. En azından iki sezonun ortalamasını alsak Muslera ve Eboue ile birlikte üç silâhşörlerin içinde yer alır.

Umut Bulut: İlk yarı Elmander, ikinci yarı Dorgba nedeniyle geri plânda kalsa da o kulübeyi hiç kabullenmedi ve sürekli 11'i zorladı. Formayı kaptığı her maçta da görevini yerine getirdi. Burak-Drogba ikilisini zorlayabilecek iyi bir golcümüz var yedekte.

Dany Nounkeu: Bu çocuğa çok yükleniliyor ama bence bu sezonun en başarılılarındandı. Ujfalusi'nin yokluğunda bir anda kendisini Galatasaray 11'inde buldu. Bu klâsmanın adamı değildi ama idâre etmesi bile büyük başarı.

Felipe Melo: Geçen yıl Selçuk'la birlikte takımın en iyilerindendi. Bu sezon başında yaşadığı formsuzluk ve aldığı gereksiz cezâlarla takımın en büyük düşüşünü yaşayan futbolcu oldu. Bu hâliyle bile yine en iyilerden ama Melo'ya yakışan yerler daha yukarılar.

Hamit Altıntop: 11'de en çok şans bulan futbolculardan biri ve şampiyonlukta katkısı büyük. Ancak adından bekleneni veremedi. Bizim Hamit Altıntop adından beklediğimizin yarısını bile veremedi.

Didier Drogba: Kumaşı sağlam ve doku tuttu. Katkısı büyük. Ancak yarım sezon oynamış bir futbolcuya şampiyonlukta en büyük payenin verilmesi tabii ki yanlış olur.

Albert Riera: Geçen sezon gibi "idâre etti". Şampiyonlukta tabii ki katkısı var ama belki de takım içinde gösterdiği performans ile aldığı ücret arasında en büyük negatif farka sâhip futbolcu. Aynı verim, Riera'nın yarısı mâliyetindeki birçok futbolcudan da alınabilir.

Wesley Sneijder: Galatasaray'ın ihtiyâcı olan futbolcu tipi. Yarım sezon performansı, -üstelik uzun süre futbol oynamadan başlanan bir yarım devre- onu değerlendirmek için yeterli değil. Beklentilerimizi karşılamadı ama gelecek sezon için umut verdi deyip geçelim şimdilik.

Sabri Sarıoğlu: Sabri de -kendi standartları içerisinde- iyi bir sezon geçirdi. Sabri'nin az forma şansı bulduğunda iyi bir futbolcu olduğunu hep söylemişimdir. Eboue'yi dinlendirmek gerektiğinde ya da kadro rotasyonunda değerlendirmek için gerekli bir futbolcu.

Emre Çolak: Yetersiz bir Amrabat'a rağmen bekleneni veremedi. Yerli futbolcu kontenjanı nedeniyle yine de gideri var ancak performansı yükselmiyor. Yaşı hâlâ genç ama ilerleme katetmezse Galatasaray'da ömrünü uzun görmüyorum.

Noureddine Amrabat: Sezon başına bu çocuğa yeterince forma vermediği için Fatih Hoca'ya kızıyordum ama forma şansı buldukça gösterdiği performansla Hoca'ya hak verdim. Emre Çolak'tan bile üstün bir performans gösteremedi. Yine de 90 dakika oynadığı maç çok az, hep 60 ve sonrası girdi oyunlara.

Johan Elmander: Yarım sezon performansıyla kötü değildi, ancak Burak, Drogba ve Umut'un olduğu takımda fazlalık oldu. Gerek bu sezonki katkısı, gerekse geçtiğimiz sezon sergilediği üstün performans için teşekkür ederiz.

Yekta Kurtuluş: Semih'ten sonra performansını en çok yükselten futbolcumuz Yekta. Çoğu yarım devre olsa da daha çok forma buldu ve sırıtmadı. İnşallah Selçuk ve Melo gibi takımın en kritik futbolcularının yerini doldurabilecek iyi bir yedek olacak. Yaşı genç; daha çoğu da olabilir tabii.

Hakan Balta: Geçtiğimiz sezonun iyilerindendi, ancak bu sezon aynı başarıyı gösteremedi. Mevkiinde dünyada ve Türkiye'de futbolcu yetişmemesinin avantajıyla yine de yeri rahat. Kendisinden biraz hırs bekliyoruz artık.

Gökhan Zan: Cam adamımız; hayal kırıklığımız. Maliyeti düşük ama insan yine de zamanında Milli Takım forması giymiş, Türkiye'nin büyük takımlarında oynamış bir futbolcudan daha çoğunu bekliyor.

Thomas Ujfalusi: "Forlan-Reyes-Ujfalusi" üçlüsünün hayallerini kurarken; "üçün biri" olarak gelen; ama beklenmedik bir şekilde takımın Popescu'su olabilen Ujfa Reis'e bu sezon 2 maç oynadıktan sonra geçirdiği talihsiz sakatlıktan sonra vedâ ettik. Ona da geçen sezonki müthiş performansı için teşekkür ediyoruz.

Engin Baytar: Geçen sezondan bu sezona en büyük düşüş yaşayan futbolcuları değerlendirirken Engin'i şu yüzden liste dışında tuttuk ki; Engin'in yaşadığı düşüş değil, çöküş idi. Galatasaray'dan ayrı yeni yaşamında başarılar dileriz.

Aydın Yılmaz: Yılların, asırların "Genç Aydın"ı. Galatasaray'ın safrası. Yine hiçbir işe yaramadı.

Çağlar Birinci: En büyük hayal kırıklıklarımdan. Olmadı.

Ufuk Ceylan: Buna herhalde Fatih Hoca'nın gıcığı var.

Furkan Özçal: Balıkesirspor maçında 28 dakika gözükmüş. Ben izlemedim. Genç çocuk. Neyse, bekleyelim bari.

Eray İşcan: Ufuk ve Aykut'u besiye çeken Fatih Hoca'nın sürekli 18'e aldığı gencecik çocuk. Bana biraz erken gibi geliyor ya, neyse.

Aykut Erçetin: 18'e bile girmeyen, Fatih Hoca kontenjanından tesislerde takılan, sporunu yapan, kamplarda eğlenen bir güzel kalecimiz bu çocuk da. Sağolun, vârolsun, Allah yokluğunu aratmasın.

14 Ocak 2013 Pazartesi

"Bir Fenerbahçe/Aziz Yıldırım maslahatgüzarı olarak Sinan Engin" yâhut "Türk Futbol Basınının Çifte Standardı Örnek Olay Araştırması"

Beşiktaşlı(!) Sinan Engin 1 ay arayla Sneijder'in Fenerbahçe'ye ve Galatasaray'a transferini değerlendirirken:

1 ay önce:
maddi boyutuna takılmıyorum. forması bonservisini bile karşılar.
http://kisalink.tk/o7m
şimdi:
şampiyonlar liginde üst tur, forma satışı falan karşılamaz.
http://kisalink.tk/o7n

1 ay önce:
hoca nerde tapon var, onlar gelsin istiyor. galatasaraylılar bile gelirse büyük güç katar diyor.
http://kisalink.tk/o7o
alex'in daha iyisi, daha üst düzeyi, daha hızlısı, daha genci, daha...
http://kisalink.tk/o7p
şimdi:
sneijder, bu sene öbür sene tamam, sonraki sene nasıl yollayacağının formülünü ararsın. zaten türkiye ligi sert, sneijder fizik olarak üst düzey de değil.
http://kisalink.tk/o7q

1 ay önce sneijder'e harcanacak paranın önemi yokken, şimdi elleri kaldırıp bağırışına bakar mısın:
http://kisalink.tk/o7r

Toplu halde:


27 Eylül 2012 Perşembe

Ümit Özat vs Simge Fıstıkoğlu


Ümit'in dünyadaki tek başarısı, oturduğu zaman sözünü dinletebileceği, ahkâm keseceği tek şey futbol. Bütün hayatında bu. Yoksa ekonomi de konuşamaz, siyaset de konuşamaz, aile ilişkileri hakkında da... Ama futbol, -özellikle de Türkiye'deki câhil, kolpa, klişeci futbol sosyetesi- ona bambaşka, büyülü bir dünya sunuyor. Fiziksel bir yeteneğe sahip olduğu için edindiği sportif bir kariyer var. Herkes buna saygı duyuyor. Bu sayede istediği gibi konuşabilir. Sözü dinleniyor. Kimse de "Bu söylediğin çok saçma, salakça bir şey" demiyor, diyemiyor. Ve böyle elinde avucundaki tek konu olan futbolda bir de bakıyor, 20'li yaşlardaki güzel bi televizyon figürü kızcağız bile onun kadar iyi, hatta daha iyi konuşabiliyor.

Futbol çok basit bi şey abi. Biz kendi yaptığı işi çok önemli göstermeye çalışan plâza piçleri ve orospuları gibi teknik bir hâle sokmaya, öyle göstermeye çalışıyoruz. Çünkü ortada bir piyasa var. Deli gibi televizyon programı üretiyorlar, reklâm alıyorlar, gazeteler basıyorlar. Sana da kitap okumadan, memleketi analiz edemeden, görmeden bedavaya çok kolay ahkâm keseceğin bir alan açıyorlar. Sonra en kısıtlı çaba/bilgiyle, en yüksek özgüven! Özgüven patlaması!

Hakan Şükür diye bir adam vardı meselâ. Yıllarca birçok spor yazarı bundan ekmek yedi. Oynatıp yenilseniz; "Eaaa... Hakan Şükür oynatılır mı, neden bu ısrar, artık yaşlandı" diyen adam, oynatmayıp yenildiğinizde çıkıyor "E ama Hakan Şükür yani bu. Oynatıcaksın! Tecrübe" ıvır zıvır diye kafa ütüledi. Birçok spor yazarı bundan yıllarca ekmek yedi. Onbinlerce saat televizyon programı, yüzbinlerce sayfa gazete bunlarla israf edildi. Açın bakın!

Yoksa Sergen Yalçın gibi bomboş, teneke gibi bir adam bu işi böyle basit ve doğru yorumlayabiir mi? Kaya Çilingiroğlu gibi vasat bir adam Türkiye'de en iyi futbol yorumcusu âbi! Bırakın Rıdvan'ı falan...

3 Temmuz 2012 Salı

1 Temmuz 2012 Pazar

Şampiyon


Bu yıl Süper Lig'le ilgili tek bir yazı yazmadım. Türk insanının futbola olan abartılı sevgisi ve ilgisinin ancak müthiş bir düşünsel aydınlanmayla ortadan kalkabileceğini düşünürdüm hep. Futbolu iğrençleştirerek bizi futboldan tiksindirmeyi başardılar. Gerçi bu da bir çeşit aydınlanma sayılır. Irkımız için hayırlısı olsun. Bu yıl maçların izlenme oranı (Lig TV satışı) ve tribünlerin doluluk oranı bence önceki yıllara göre ciddi bir düşüş gösterdi. Ben bile izlemedim Galatasaray'ın birçok maçını. Ancak "marka değeri" düşmesin diye saklıyorlar sayıları. Belki bir gün öğreniriz.

Yine de bugün Türkiye'de Başbakana ve Fenerasyona rağmen bütün şikecileri sıraya dizip, büyüğünden küçüğüne kadar sırasıyla 9, 19 ve 20 puan farkı bilezik gibi geçiren bir takım var. Sırf onların hakkını vermek için burada tarihe bir not düşmemiz gerek.

Belki de Galatasaray tarihinin en büyük adlarından biri olan Fatih Terim yeni bir Galatasaray yarattı ve herhalde Türk futbol tarihinde de bir ilktir bir önceki sezon 8. olan takımın sonraki yıl şampiyon olması. Ellerine sağlık İmparator. Ve bu yeni takımın kurulmasında kimlerin emeği varsa...

Futbolcular arasında da kendimce bir sıralama yaptım. Selçuk bence bu sezonun yıldızıydı. Melo da en iyi yabancıydı. Eboue, yıllardır Sabri'den doğan boşluğu doldurarak aslında boşluğun ne kadar da boşluk olduğunu gösterdi. Muslera da, inşallah Mondragon'dan sonra güven veren kaleci boşluğunu dolduracak gibi. Ujfalusi de soğukkanlı ve oyun kurucu savunma olarak taa Popescu'dan beri süregelen boşluğu doldurmaya girişti. Elmander'i orta karar bir golcü olarak görüyorum ama isteği ve çalışkanlığıyla o da kapasitesinin %100'ünü kullanarak sezonun en iyilerinden oldu.

Bu 6 çok önemli futbolcunun ardından Engin, kariyerinin en iyi performansını sergileyerek formayı kaptı. Takımın eskilerinden Balta da yeni takıma uyum sağladı. Yarı eski-yarı yeni sayabileceğimiz Semih; son yıllarda verimi düşen Galatasaray altyapısının nitelikli bir ürünü.

Bunlardan başka Riera da şampiyonlukta en çok emeği olan futbolculardan ama beklentilerin altında kaldığı da bir gerçek. Önceki takımın en güzel parçalarından Baros da geçirdiği sakatlık yüzünden bu yıl takımına yeterince yararlı olamadı. Çolak gelecek için umut verdi.

Bunlardan başka; Sercan'dan Necati'ye, Kâzım'dan Sabri'ye ve hatta Gökhan'dan Servet'e kadar şampiyonlukta küçük de olsa payı olan bütün futbol işçilerine teşekkür ederiz.

Ulan Galatasaray, o kadar büyüksün ki!...

21 Haziran 2012 Perşembe

Euro 2012'de 2. Perde: Çeyrek Final


Almanya-Yunanistan: Kolaydan başlayalım. Sürpriz olmaz. Almanya acımaz. İnşallah bol gollü olur.

İspanya-Fransa: Fransa'ya 4. Torbadan çıkıp buraya kadar gelmek yetecektir herhalde. İspanya kaytarmazsa burda da sürpriz zor.

Çek-Portekiz: Çekler'in turnuvanın başından itibaren yükselen grafiği birbirine yakın güçlerin mücadelesini izlemek konusunda bizi umutlandırsa da Portekiz lehine bariz kalite farkı var. Portekiz'in oynayacağı futbol, Yarı Final'deki olası İspanya-Portekiz eşleşmesi öncesi Portekiz'den sürpriz bekleyip bekleyemeyeceğimiz konusunda fikir verecek.

İtalya-İngiltere: Birbirine en yakın güçlerin mücâdelesi bu olacak bence. İtalya yenemese de yenilmiyor ve daha zor bir gruptan çıktı. Bu yüzden bence yarım adım daha önde. Ama İngilizler de iyi geliyorlar. Maç uzayabilir. Keyifli bir maç bekliyorum. Almanya'yı finale hazırlayacak (ya da belki hevesini kursağında bırakacak) dişli bir Avrupalı çıkacak bu maçtan.

Avrupa'nın en iyi milli takımı Almanya, bu turnuvanın da şu ana kadar en iyisi bence. Dolayısıyla bir numaralı favorimiz. Onu daha sonuca dönük başarısıyla İspanya izliyor. 2008 ve 2010'un şampiyonu bu sefer de kazanırsa tarihin en başarılı Milli Takım kuşaklarından biri olacak. Belki de birincisi... Portekiz, İtalya veya İngiltere; bu ikisini zorlayabilir. Yunanistan, Çek ve Fransa'dan ise turnuvanın geleceğiyle ilgili ümidim yok.

Daha iyi futbol, bol gol, heyecan bekliyoruz. Sahne yeniden açılsın!

20 Haziran 2012 Çarşamba

Euro 2012 - İlk Tur Z Raporu


Maçlar bir parça zevksiz. Ama Dünya Kupası'nın ilk tur maçlarından iyi yine de.

"A Grubu turnuvanın en kötü grubu" tespitini yapmış idik. A ve B Grupları birbirine tezat iki grup. Meselâ B'deki en kötü takım bile, A'daki en iyi takımdan iyi. Güçleri birbirine yakın 4 vasat takımın bulunduğu grupta maçların tamamlanmasının ardından turnuva öncesi ve hatta ilk maçlar sonundaki vaziyetten çok farklı bir durum çıktı ve bütün otoriteler gibi benim de tahminlerim şaştı. Zirve adayımız Rusya, Çek'i ilk maçta 4'ledikten sonra yatışa geçtiğinden, Yunanistan gibi bir takımı bile yenemeyerek turnuvaya daha ilk turdan vedâ etti. "İyi bir Polonya, Rusya'yı izler" demiştik. Berbat bir Polonya denk geldi. Kendi ülkesinde ve böylesine zayıf bir grupta bile sonuncu olan Polonya'ya diyecek söz yok. Çok uzun yıllar sonra Polonya'nın altın kuşağı olarak adlandırılan çocuklar da bu kadar çıktı. Çekler ve Yunanlar ise şanslarını iyi değerlendirerek bu ikisini geçtiler ve Çeyrek Final vizesini aldılar. Ha B'den gelenler bunları her türlü yer, ayrı. Keşke sistem elverseydi de bu gruptan hiç takım çıkamasaydı bir üst tura. Hele Rusya'nın Yunanistan'a, Polonya'nın ise Çek'e yenilirken hâlâ gole ihtiyaçları yokmuş gibi alık alık oynamaları deli etti beni. Turnuvanın en kalitesiz maçlarını çıkartan bu 4 takımın adını hiç iyi anmayacağız ilerleyen yıllarda.

Gelelim Ölüm Ötesi Grubumuz; B'ye. Sondan başlayalım: Hollanda sıfır çekerek turnuvanın şimdilik en büyük sürprizini gerçekleştirdi (Yunanistan veya Çek kalkıp şampiyon falan olmazsa daha büyük sürpriz de ufukta gözükmüyor ya, neyse). Ne diyelim, baht utansın. Nasıl Dünya 9.'su olduğunu hâlâ çözemediğimiz Danimarka ise en azından Hollanda'yı tokatlayarak ve ardından diğer 2 devle mücadele ederek hoş bir sedâ bıraktı gönüllerde. Almanya İlk Tur'da 3'te 3 yapan tek takım oldu. Hem de "Ölümden Öte Köy Yok Grubu"nda. 1 numaralı favorimsin yine Almanya. Portekiz de iyi oyunuyla bu gruptan bileti kapan 2. takım oldu. Şans yardımcıları olursa, turnuvada beklenilenden çok ileri gidebilirler.

C Grubu'nda 2010'un kılçık şampiyonu İspanya beklendiği gibi zirveyi aldı. Bir parça daha adam gibi oynadıklarını söyleyebilirim. Almanya'dan sonra favori İspanya. Bakalım... Almanya gibi; her zaman, her kuşağıyla başa güreşen İtalya da adının hakkını vererek gruptan çıktı. 1-2 de büyük yıldızları olsaydı, çok rahat turnuvanın favorisi olurlardı. İtalyanlar'a da dikkat yani. Hırvatistan'ın bu gruptan çıkması için rakibi İtalya'ydı. Karşılarına iyi bir İtalya'nın gelmesi de onların şanssızlığı oldu. Bizim âhımız da tutmuştur belki. İrlanda ise bir sürpriz gerçekleştiremeyerek turnuvanın şamaroğlanı oldu. Hırvatistan'ın yerine biz gelsek, biz de nasiplenirdik herhalde.

İngiltere de D Grubu'nu domine ederek zirvede bitirdi. Yabancılar üzerine kurulu olsa da acunun en keyifli ligine evsahipliği yapan Milli Takımın en az bu kadar iyi olması gerekir zaten. Evsahibi Ukrayna da Polonya gibi evsahipliğinin hakkını veremeyerek elendi. Bir önceki takımlarını çok arayacaklar. 1998 ve 2000'de şampiyon olan ve 2006 Dünya Kupası ikinciliğinden sonra tarih sahnesinden çekilen altın kuşağından sonra hızlı bir düşüş gösteren Fransa da "Ben daha ölmedim" diyerek gruptan çıktı. Turnuvanın tat vermeyen takımlarından İsveç de en azından son maçında Fransa'yı 2-0 yenerek onurlu bir şekilde elendi.

Çeyrek Final eşleşmelerini de yarına bırakalım.

5 Haziran 2012 Salı

Euro 2012'yle Futbola Bir Şans Daha


Şikenin, demokratik usullerin ve marka değeri zırvasının bizi tiksindirdiği futbola yeniden ısınabilmek için önümüzde bir şans daha var: Euro 2012. Ancak grupları yorumlamadan önce UEFA'nın saçma torba belirleme standardına değinmek zorundayız.

Örneğin; 1. torbada hadi Yunanistan ve Hırvatistan'ı anladık diyelim (o da garip ya hadi anladık diyelim), Norveç'in ne işi var orada arkadaş? Son ikişer Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'na katılamadılar diye hatırlıyorum. Peki 2. torbada Karadağ'ın ne işi var ulan? Daha geçen gün bağımsızlığını ilân etmiş bir ülke sonuçta. Euro 2012 elemelerinde çok iyi gidiyorlar eyvallah ama, 2. torba ulan bu! Fransa ile yan yana! 3. torbada İsrail, Beyaz Rusya, Macaristan varken, İskoçya, Romanya ve Bulgaristan 4. torbada. Bu da mantık dışı. Şimdi bana FIFA sıralaması, bilmemne puanı falan, hikâye anlatmayın arkadaş. Son yıllardaki performanslar itibariyle bu gruplar tam bir saçmalık. FIFA işi iyice azıttı. Parayla mı satıyor, ne bok yiyorsa artık...

Yeri gelmişken; böyle turnuvalara evsahiplerinin elemesiz katılmasına da hâlâ karşıyım. Tarihe not düşülsün. Hele artık iki evsâhibi olurken, topu topu 4 grupluk bir turnuvada haketmeyen 2 takımın birden 1. torbadan katılması, şampiyonanın futbol değerini ve hakkâniyetini iyice düşürüyor.

Gruplara gelince; A Grubu'nda Rusya zorlanmaz. İyi bir Polonya da onu izler. Aksi takdirde Çek ve Yunanistan pusuda.

Favorisi olmayan B Grubu'nda Almanya ve Hollanda benim favorilerim. Onları Portekiz ve Danimarka izler. Ama bu sıralamanın tam tersi de olsa bir şey diyemem. (B'ye yazının sonunda yine döneceğiz)

C Grubu'nda İspanya ve İtalya. Bizi eleyen Hırvatistan zorlar. Olmadı İrlanda...

D Grubu'nda ise İngiltere ve Ukrayna'yı favori görüyorum ama İsveç ve Fransa da boş takım değiller.

Fikstüre bakınca İspanya'nın yolu kolay gözüküyor. Almanya-Hollanda finali ise maalesef salak fikstür yüzünden imkânsız. Aynı gruptan gelenleri finalden önce tekrar karşılaştıran şu lânet fikstürün turnuva mantığına aykırı olduğunu da hâlâ çözemedi şu endüstriyel futbolun ağaları. Ancak Dünya Kupası'nın rövanşı bir Hollanda-İspanya mümkün. Ya da bir Almanya-İspanya.

Şimdi B Grubu üzerinden FIFA'nın garipliğine tekrar dönelim. Hep "Ölüm Grubu" derler ya. Ölümden öte grup. FIFA sıralamasında en üst sırada yer alan 7 Avrupa takımından 4'ü bu grupta. Bambaşkaymış.

FIFA'yla UEFA'nın nasıl bambaşka standartları var da FIFA'nın Avrupa'nın en iyi 7. Milli Takımı dediğini UEFA 4. torbaya atıyor, bu da bi garip. Neyse...

Örneğin Danimarka... Son 3 Dünya Kupası'ndan 1'ine katılamadı, 2'sine de ilk turda vedâ etti. Son 3 Avrupa Şampiyonası'nda 1 1. Tur, 1. Çeyrek Final (taa 2004'te -ki bugünkü sıralamaya bu yıl dâhil değil) ve 1 kez ona da katılamamış. Sıralama için milli takımların son 5 yıllık başarısına bakıyorsa; Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'nda ilk turda elenmek gibi 2 müthiş başarı mı bu adamları Dünya'nın en iyi 9., Avrupa'nın en iyi 7. milli takımı yapıyor; anlamıyorum beyler, Bi el atın lütfen.