14 Temmuz 2010 Çarşamba

Nonda'yı Gördüm!

Hollanda'nın ilk maçlarından birindeydi. Bu çocuk girdi 85. dakikada: "Eljero Elia". TRT Spikeri, özel kanalların helyum gazıyla şişinmiş genç spikerleri gibi öyle şişire şişire anlattı ki bu adamı. Ağzını doldura doldura, nasıl yapay abarta abarta... İster istemez antipati duyuyor insan. Allah Allah, dedim ben de. Top ayağına bir kere değecek oldu, onu da alamadı salak. Bitti, gitti maç.

Sonra Uruguay maçında yine son dakikalarda girdi, yine hiçbir şey yapmadı. İspanya maçında ise bu kez 15-20 dakika kala girdi. Resmen, bildiğimiz Nonda bu arkadaş! Topu ayağına alamaz, alsa tutamaz, tutsa veremez, ayağında top varken ve hiç yorulmamışken, sırtı bile terlememişken yere düşer gerizekâlı. Bunu görünce tamam dedim zaten, gitti bu maç da. Nonda Allahsızı beni futbola da, hayata da küstürmüştü. Bu kupayla yeniden ısınırken de bu zenci çıktı. Nondalı günleri hatırladım, yine tüylerim diken diken oldu. Ürperdim. İliklerime kadar titredim.

Neyse, maça dönelim sinirlerimizi daha fazla bozmadan. Hollanda, çokbilmişlerin beklediği gibi İspanya önünde ezilmedi. Aksine daha istekliydi. Orta alanda yaptığı presle İspanya'yı etkisiz hâle getirdi ve çok fazla pozisyon yakaladı. İspanya'yı adeta oynatmadı. Daha iyi ve kaliteli oyunculardan kurulu İspanya takımının ise bunu sahaya yansıtmak gibi bir kaygısı yoktu. Buldukları ataklarda Hollanda'yı korkuttular ama yine de Dünya Kupası'nda değil gibiydiler sanki.

Hollanda'nın oyunu sertleştirmesi de finalin bir başka önemli noktasıydı. Ancak bu kadar sertliğin sonlarını hazırlayacağı ve bir veya daha fazla kırmızı kart görecekleri neredeyse kesindi. Önemli olan bu kırılma anlarının ne zaman olacağıydı. Ancak bu sertlik de İspanya'yı durduran pres anlayışının bir unsuruydu ve işe de yaradı aslında. Sürekli saldırmaktan artık iyiden iyiye yorulan Hollanda maç uzarsa bu yorgunlukla Kupa şanslarının iyice azalacağını düşündüğünden vargücüyle saldırmaya devam etti. Terinin son damlasına kadar... Ancak maçın uzamasını önleyemedi. Uzatmalara kırmızı kartla başlayınca artık motivasyonları da giderek düştü. Ah bir 4 dakika daha dayanabilselerdi... Ama gelin görün ki olmadı. Almanya, Arjantin gibi über takımların, Brezilya ve Hollanda gibi akıllı ve parlak takımların olduğu bir turnuvada 1-0'ların takımı kılçık İspanya aldı götürdü Kupa-yı Muâzzama'yı. Yazık oldu. Kâhin ahtapotu da en azından son maçta göt etme fırsatı avuçlarımızdan kayıp gitti Dünya Kupası ile birlikte...

Hollanda'nın oyunu fazla sertleştirmesi sempatisinden götürdü biraz. Aslında Dünya Kupası Şampiyonu gibi oynadılar. Ama o kadar pozisyondan birini gole çeviremezsen de kusura bakma ama vermezler adama bu kupayı arkadaş. Özellikle kaleciyle karşı karşıya çok net 2 pozisyondan yararlanamayan Robben kahretti. Casillas'ın da hakkını vermek gerek tabii. Kimseyi boşuna şişirip durmasınlar, final gecesinin kahramanı bu aptal aşık, akıllı kaleciydi. Yine de kızamıyorum bizim Robben'e. Son pozisyonda Puyol'un Allah ne verdiyse girişmesine rağmen, neredeyse ayak parmak uçlarında dans ederek ve müthiş bir hızla giden Robben, ah Casillas'ı da mağlup edebilseydi Allah yarattı demeden o topu o kaleye soksaydı hem o gol jeneriklere girecek, hem de Robben günlerce omuzlardan indirilmeyecekti. Ama olmadı işte. N'apalım, Futbol bu.

Uruguay'ı 3-2 yenerek FIFA'dan üçüncülük unvanını alan, ama gönlümüzün şampiyonu unvanını çoktan almış bulunan Almanya'yı da yeniden tebrik edelim, Lugano çirkefine rağmen turnuvaya büyük renk katan Uruguay'ı da. Üçüncülük maçlarının raconudur zaten 3-2 skoru. Bu kez geleneğin aksine zayıf takım değil büyük takım kazandı, o kadar.

Bir ara da hatırlatın, kafamızın rahat bir zamanında şu "Kupa'nın En'leri"ni yazalım.

Adios!

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Scheisse!

Bi pislik olacağını vallahi biliyordum da, uğursuzluk olmasın diye yazmaya çekiniyordum. Oldu. Günlerce biriktirdiğim uykusuzluğum gelip maç gecesi patlama yaptı, akşamüstü daldığım uykudan uyandığımda saat geceyarısı 2.30'u gösteriyordu. Hemen aklıma maç geldi, "Hassiktir!" diye fırladım yataktan. Sonucu gördüğümde ise bu sefer Almancasını söyledim: "Scheisse!"

Turnuvanın en iyi, en güzel takımı tek golle elenmiş yarı finalde. Eleyen de takım olsa gam yemeyeceğim. Tüküreyim böyle turnuvaya arkadaş. Artık finalde tüm kalbimle Hollanda'yı tutacağım.

Televizyonlardan eksik olmayan çokbilmiş yorumcularımızın aksine Uruguay maçında çok da iyi bulmadım ben aslında Hollanda'yı. Ve Uruguay'ı da o kadar kötü bulmadım. Şans yanında olmasa Hollanda 1-1'den sonra o golleri bulamayabilirdi. 90'da attıkları golle farkı 1'e düşüren Uruguay'ın son 3 dakikada oyuna getirdiği heyecan da süperdi. Uruguay buraya kadar çevreyolundan geldi, büyüklerle hiç karşılaşmadı ama oyunuyla, dik durmasıyla turnuvaya kesinlikle ayrı, güzel bir renk kattı. Öyle ki, rakipleri Almanya olmasa 3.'lüğü almak hakları, diyecektim.

Gerçi üçüncülük maçlarında genelde büyük takımlar motivasyon sorunu yaşıyorlar, küçük takımlar daha çok asılarak bu maçları kazanıyorlar. Ha bu arada, üçüncülük maçlarına takmış şimdi de bizim çokbilmişler. Elenen takımların artık motivasyonlarını kaybettiklerini ve bir an önce uçağa binerek ülkelerine dönmek istediklerini, bu maçın angarya olduğunu buyuruyor monşerler. Hâlâ aynı endüstriyel futbol, Şampiyonlar Ligi kafası. Bu maçlarda iki takım da kaybedecek bir şeyi olmadığı için güzel ve açık oynuyorlar, gollü, renkli maçlar izliyoruz. Ve hatta birçok Dünya Kupası'nda 3.'lük maçları final maçlarından daha zevkli oluyor. Motivasyon sorunu, turnuvada forma şansı bulamayan 2-3 yedek yıldız oynatılarak aşılabilir (Kadronun tamamını yedeklerden kurmak yok ama ha!).

"Scheisse" deyip, kısacık bitirmek vardı bu yazıyı. Kupa'ya ve diğer takımlara olan saygımızdan buraya kadar uzattık. Daha fazlasını beklemeyin arkadaş.

6 Temmuz 2010 Salı

Deutschland Uber Alles!

2010 Dünya Kupası'nın erken finalinde turnuvanın en iyi futbol oynayan 2 takımından Almanya, Arjantin'i 4-0 yenerek şânına şan ekledi. Bu adamlar artık söyleyecek söz bırakmadılar. Bu saatten sonra bu adamlarla futbol mutbol oynanmaz arkadaş! Şimdi beklediğimiz önündeki 2 maçı da kazanıp hak ettiği kupaya uzanmaları. İki takımdan hangisi kazanırsa kazansın sürpriz olmayacaktı ama 4-0 tek sözcükle "dehşet" bir skor. Bu turnuvada belki de Almanya'dan başka hiçbir takım Arjantin'i yenemezdi. Ancak fikstürün azizliği sonucu erken karşılaştılar ve daha Çeyrek Final'de elenmek muhtemelen Arjantin'in tarihine başarısızlık olarak geçecektir. Kaderin cilvesi. "Gönüllerin şampiyonu" ilân ediyorum şimdiden mavi beyazlıları, kutlu olsun.

Alternatif final dediğim turnuvanın diğer en iyi 2 takımı Hollanda ve Brezilya'nın müthiş mücadelesinde de gülen Hollanda oldu. Portakallar yenik düşmelerine rağmen maçı çevirmeyi başardılar. Yine de ortada bir maç olduğunu, hatta maçın birçok bölümünde Brezilya'nın daha iyi oynadığını, kontrolü elinde tuttuğunu söyleyebiliriz. Hollanda bu kez öne geçemedi, ancak yine de maçı kazanmayı bildi. Turnuvanın en iyilerinden Brezilya da böylece kupaya veda etti. Bu maçı da ortada görmekle beraber, Brezilya'ya bir parça daha fazla şans vermiştik. Bunda da yanıldık. Demek ki turnuvada artık güçlerin iyice dengelendiği ve tahmin yapılamayacağı aşamaya gelmişiz.

Uruguay-Gana "Anadolu derbisi"nden de penaltılarla Uruguay çıktı. Suarez'in 120. dakikada kaleye girmek üzere olan topu kırmızı kart görmek pahasına eliyle çıkarması ve ardından Gana'nın penaltıyı kaçırması, penaltılarda ise Uruguay'ın gülmesi turnuvanın en hatırlanacak anekdotları arasında yer alacak. Uruguay, bu turnuvanın bi nevi Sivasspor'u. Çok zor ama bakalım Bursaspor'u olabilecekler mi Dünya Kupası'nın?

İspanya ise Paraguay'ı tek golle elerken zorlandı. İspanya turnuva boyunca beklediğimiz kadar iyi oynamasa da, her an oyunun gidişatını değiştirebilme yeteneğine sahip yıldızlarına güvenerek hakkında karamsar olamıyorduk ama bir turnuva takımı olmadıkları da ortada İspanyollar'ın. Eğer öyle olsalardı performansları gün be gün yükselecekti kupada. Ama bu takımın 2006 ve 2008 İspanyası'ndan başka bir takım olduğu görülüyor. Bu da bizi tatmin etmiyor.

Gelelim "Final Four"a...

Baştan belirtelim, artık bu noktadan sonra yapacağımız sonuç tahminleri de pek isabetli olmayacaktır. Çünkü artık bu turdan sonra ülkelerin güçleri birbirlerine çok yakın ve bundan sonra manevî etkenler çok daha fazla rol oynayacak. Yine de Hollanda'yı, Uruguay önünde daha şanslı görüyoruz. Portakallar, Arjantin'in de yenilerek elenmesinin ardından turnuvada bugüne kadar oynadıkları 5 maçın hepsini kazanan tek takım olarak kaldılar. Uruguay'ın en etkili silâhlarından Suarez'in de kart cezalısı olduğunu düşünürsek Uruguay'ın işi zor olacak. Uruguay fikstür avantajı sayesinde bu tura kadar hep çevreyolundan, tehlikelerden uzak geldi. Oynadıkları en güçlü takımlar ilk turda karşılaştıkları Fransa ve Çeyrek Final'de karşılaştıkları Gana'ydı diyebiliriz. Bu iki takımı da 90 dakikada yenemediler.

Üstün ırk Almanlar'ın karşısında ise bu kez İspanyollar var. Ha bugün ha yarın açılacaklar diye beklediğimiz İspanyollar. Almanya'nın İspanya'dan üstün olduğunu söylemek çok kolay. Ancak tek maç bu, her şey olabilir diyerek yine de temkinli olmak durumundayız. Almanya'nın tam bir turnuva takımı olmasına, İspanya'nın ise bu tip turnuvalarda zorlanmasına bakarak da Almanya'nın avantajlı olduğunu söyleyebiliriz.

Almanya-Hollanda da Dünya Kupası tarihi açısından çok anlamlı bir final olacak. Ve hangi takımı tutacağım konusunda benim için de bir o kadar zor...

2 Temmuz 2010 Cuma

Gönlümün Finali; Hemen... Şimdi...

Bendeki fikstür hatalıymış a dostlar, turnuvanın başından beri gönlümdeki final, geldi Çeyrek Final'de düştü önüme. Oysa televizyonda falan da şimdiye kadar bendeki fikstürün hilafına bir şey görmemiş, işitmemiştim. NTV Spor'da bile "Brezilya-Arjantin beraber finale kalamayacak" denmişti. Sanırım bu yanlış fikstür de çok dolaştı, fikstür konusunda bir kafa karışıklığı yaşandı.

Neyse artık, önümüzdeki maçlara bakacağız...

2. Tur'da 8 maçtan 6'sında tahminlerimiz tuttu. Bu maçların hepsi 90 dakikada sonuçlandı. Sonucu bilemediğimiz iki maçtan birinin galibi uzatmalarda, diğerininki ise penaltılarla belirlendi. Bu da güzel. Uruguay, G. Kore'yi beklendiği gibi mağlûp etti. Suarez ve Forlan gibi iki işbitirici golcüsü olan takım hangi takım olursa olsun bu kadar başarılı olur zaten. Sen geride topunu düzgün oyna, gol yeme, bu adamlar zaten ellerine geçen 3-4 fırsattan en az 1'ini gol yaparlar. ABD'nin Gana'yı geçeceğini düşünmüş, ancak Gana'nın gününde olması halinde çok çekişmeli bir maç olacağını da tahmin etmişiz. ABD, Gana'nın işini 90 dakikada bitiremedi ve kara kıtanın turnuvada kalan tek temsilcisi uzatmalarda bulduğu golle Amerika'yı yıkmayı başardı. Almanya-İngiltere maçı da beklediğimiz gibi çok güzel ve yine beklediğimiz gibi Almanya'nın üstünlüğüyle bitti. Ama 4-1 gibi bir skoru pek beklemiyorduk açıkçası. Premier Lig ile İngiltere Milli Takımı'nın kalitesini karşılaştırdığımızda "İngilizler iyi futbol oynamazlar. İyi futbolcuları satın alırlar" diyebiliyoruz (Bak çok güzel oldu bu söz, yaz bi yere). Arjantin de Meksika'yı 3-1'le geçerek Almanya'nın Çeyrek Final'deki rakibi oldu. Burada da sürpriz yok.

Turu en kolay geçmesini beklediğimiz Hollanda, Slovakya'yı 2-1'le geçerken zorlanmadı. Ama beklediğim Hollanda'yı yine göremedim sahada. Brezilya da Şili'yi 3-0 gibi net bir skorla geçti. 2. Tur, güzel futbolları ve sempatik çıkışlarıyla göz dolduran üç takım; ABD, Japonya ve Şili için yolun sonu oldu. Yolun bundan sonraki kısmına, bir kısmı onlar kadar "güzel" oynamasa da kazanmasını bilen ağır abilerle devam edeceğiz. Paraguay-Japonya maçı da bizi yanıltan diğer maç oldu. Samuraylar İlk Tur'daki futbollarını ortaya koyamadılar. İşi 90 dakikada bitiremeyince de deyim yerindeyse iyice "saldılar". Uzatmalarda çalışan, gol bulmak için çabalayan Paraguay'ın maçı penaltılarla da olsa kazanması futbolun adaleti olsa gerek. Taraflardan biri akrabamız, canımız ciğerimiz bile olsa böyle de "iyi oynayan kazansın"cıyızdır işte biz arkadaş. İspanya da Portekiz'i tek golle geçerek Çeyrek Final'e çıkan son takım oldu. Gariban Kuzey Kore'ye zalımca gol yağdırdığı maçı saymazsak, Portekiz de doğru düzgün gol atmadan, gol yemeden, adamakıllı top oynamadan, turnuvada bir renk bırakmadan elendi gitti. Dünya klâsmanında 3. olduklarını söyledi TRT spikeri. Tüküreyim böyle dünya üçüncülüğüne afedersin.

2. Tur'da da keyifli maçlar izlediğimizi söyleyebiliriz. Az maçın uzatmalara kalması güzel. Takımlar beraberliğe yatmadılar, hakezâ bir gol atıp yatan takımlar da çok az. 8 eşleşmenin 7'sinde grup liderleri güldü. Bunun tek istisnası ABD'yi uzatmalarda eleyen Gana oldu.

Gelelim çeyrek finallere...

İlk maçlardan beri turnuvanın en iyi futbol oynayan iki takımı maalesef Çeyrek Final'de eşleştiler. Müthiş bir finalin yalan olmasına mı yanalım, bu iki güzeller güzeli takımdan birinin Çeyrek Final'de elenerek hayal kırıklığı yaşatacak olmasına mı? Böyle maçlar için tahmin yapılmaz, ancak heyecanla yayın saati beklenir ve televizyon karşısında keyifle izlenir, ancak hadi burun farkıyla Arjantin diyelim: %55. Ha bir de ne olursa olsun, lütfen bu maçın galibi kupayı alsın. Çok fenâ hak etmiş olacak çünkü. Erken final, gönüllerin finali, gönlümün finali...

Bir diğer kral eşleşme de Hollanda ile Brezilya arasında. Bu da turnuvadaki alternatif final tahminimdi. Yazık ki fikstür yüzünden bu ikiliden biri de ilk 4'e kalamadan elenecek. İki takım da güzel ve açık futbolun ekol ülkeleri. Ancak ilginçtir iki takım da bu turnuvada daha farklı, daha sağlamcı oynuyorlar. Onu da oldukça başarılı yaptıklarını söyleyebiliriz. İki takım da alıştığımız kadar ofansif oynamasalar da buldu mu atıyorlar ve turları rahat geçiyorlar. Madem Portakallar, Portakallar gibi oynamıyorlar, Brezilya'yı bir parça daha şanslı görüyorum.

"Peki kardeşim bu turdan kim adamakıllı çıkar, onu söyle hele" derseniz 4 eşleşme içinde, nisbeten en rahat çıkacak takım herhalde İspanya olur. Paraguay için ilk 8'e kalmak yeterli bir başarı olsa gerek. İspanya'nın da ilk günlerdeki hımbıllığını artık yavaş yavaş atıyor olmasına güvenerek bu maçta İspanya'ya oynuyoruz. Ha onların da yüreği kaç okka, Arjantin-Almanya galibiyle Yarı final'de oynarken göreceğiz.

Uruguay-Gana maçı ise kupanın bir nevî Anadolu derbisi. İlk 8'e kalmak iki ülke için de yeterli başarı sayılır herhalde. Ama biraz da fikstür avantajı sayesinde bu iki takımdan biri Yarı Final oynayacak dünyanın en büyük kupasında. Bizim tahminimiz, pek hazzetmesek de Uruguay'dan yana. Uruguay geride iyi oynuyor, ilerde ise müthiş ayaklarıyla her halûkârda gol buluyor. Gana ise saklıgüce sahip, ancak hiç de derli toplu bir görüntü vermiyorlar. Uzayan maçlarda fizik güçleri avantaj olacaktır, Uruguay'a işi ilk 90 dakikada bitirmesini öneriyoruz bu nedenle.

Benim Korem de, Japonyam da elendi 2. Tur'da. Bundan sonra turnuvada yoluma her daim sevdiğim Portakallar'la devam edeceğim dediğim gibi. Ha bir de Almanya-Arjantin galibi kim olursa olsun onun kupayı kazanmasını isteyeceğim futbolun adaleti için.

Doğru fikstüre göre final tahminimizi güncellersek Arjantin-Brezilya diyoruz. Bu finalin güzelliği de gözlerimizi kamaştırıyor ancak, bir şey eksik sanki, içimiz burkuluyor.