18 Şubat 2012 Cumartesi

Uğur Meleke'den

Bu bloğu içimde futbol hakkında yazma isteği olduğu ve iyi kötü becerebildiğimi düşündüğüm için açmıştım. Futbol, siyaset, edebiyat, hatta müzik, moda falan; bunların hepsi bizim kendimizi ifâde etmek için kullandığımız araçlar. Aslolan yazmak; içindekileri kusmak. Ama artık bu kadar pisliğin içinde tiksiniyor insan. İğreniyor bunlardan. O yüzden, artık Fatih Hocamız, çok iyi bir takımımız bile olsa kendimi verip uzun uzun yazamıyorum, farketmişsinizdir zâten. Olmuyorsa bırakırım belki. Bütün bunları neden yazdım? Çünkü bugün burada başka bir yazarın çok güzel bir yazısını paylaşacağım. Çünkü başkalarının yazılarını paylaşmak, bu bloğun varlık amacına ters. Ama anlattığım sebeplerden, uzun uzun yazmak içimden gelmiyor. Sürecin başından beri ahlâki duruşuyla, ana akım spor medyasının ağzının içinden konuşan gebeşlerinden ayrılan Uğur Meleke'nin şu güzel yazısıyla târihe not düşelim:


Hız sınırı değil, ensest

Türkiye Futbol Federasyonu genel kuruluna sadece 11 gün kaldı ve hâlâ ortada güçlü bir başkan adayı yok. Eğer futbol kamuoyu  maaile Erzik’i istediğini beyan etmezse, Şenes Bey’in aday olmayacağını biliyorum. Ama tüm Süper Lig-alt lig kulüpleri ortak bir  deklarasyonla Erzik’i göreve çağırır, kongreye tek adayla gidilmesi sağlanırsa da Şenes Bey’in taşın altına elini koyacağına eminim.

B Planı
Bu hamlenin yapılmaması halinde B Planı’nın yine Aydınlar olacağı konuşuluyor kulislerde. M.Ali Bey’in önce Ağustos’ta  halletmesi gerektiği halde Ocak’a ötelediği, sonra kendi yetkisinde olduğu halde kongreye taşıdığı 58’inci madde değişikliğini  yapıp (bir seferlik) puan silme formülünü uygulayacağı iddia ediliyor kuvvetli bir şekilde...
Bu sütunu dikkatli takip edenler sürecin ilk gününden beri fikrimi biliyorlar, edemeyenler için tekrarlamak zorundayım:  Teşebbüsle şikeyi eş cezalandıran 58’inci maddede adaletsizlik olduğu doğru. Bu talimat Temmuz-Ağustos’ta değiştirilseydi, lig  (sportif puan cezaları belli olduktan sonra) ocak ayında başlatılıp (bu seneye mahsus) tek devre olarak oynansaydı, şu anda  içinde bulunduğumuz kaosun onda birini yaşamayacaktık.
Şimdi (Aydınlar’ın tekrar TFF Başkanı olması halinde) sezonun göbeğinde puan silme formülünün uygulanması gündemde. M.Ali  Bey’in daha önce de önerdiği gibi puan cezaları normal sezona uygulanacak, play-offlara eksiltilmiş puanlarla başlanacak. Ceza  puanları, 12-24 arasında değişecek.

Hız sınırı aşılmış
Türk futbol yönetemeyicileri, süreci berbat yönettikleri ve işi içinden çıkılmaz bir hale getirdikleri için, şu anda sadece bu formüle  odaklanmak kolay değil. Öncelikle içinde bulunduğumuz hadiseyi (ceza rotasından çıkarıp) doğru okumak lazım: Aykut Kocaman,  “Türk futbolunda hız sınırı aşılmış. Radara bir kişi tutulmuş” yorumu yapmıştı hafta sonu... Aykut Hoca’nın görüşlerini  önemsiyorum, ama ona bu kez katılamıyorum maalesef.
Sayın Kocaman... Bence Türk futbolunun içinde bulunduğu durum, hız sınırının aşılmasından biraz daha vahim analojilerle  anlatılmalı... Bence, Türk futbol ailesinde ensest şüphesi yaşanıyor. Baba, anne, hâlâ, dayı, çocuğun çok iğrenç ilişkiler içine  girdiğinden kuşkulandıran ses kayıtları var. Ve Türk futbol ailesinin başındaki babalar, “Ailemizin marka değerini koruyalım,  dışarıya kötü bir görüntü aksettirmeyelim, (ve en utanç vericisi de) 1 milyar dolarlık ekonomimizi yitirmeyelim” diye ensesti  sümen altı etmeye kalkmışlar. Bu noktada radar (veya hakim) aileden birini yakalamış/diğerini bırakmış detayına mı takılmalıyız  sizce? Yoksa ailemizdeki acayipliklerden ölesiye utanıp, yerin dibine girip, kazanacağımız paraları filan düşünmeden doğru teşhis  ve tedavi mi aramalıyız yana yakıla?

Puan hesabı
Benim şu hayatta inandığım bir doğru var: “İnsan para kaybedebilir. Sağlığını kaybedebilir. Yakınlarını, evini, barkını hatta  (hepimizin onun için yaşıyoruz diye büyük laflar ettiği) onurunu dahi kaybedebilir. Ama insanın esas bittiği an, utanma  duygusunu yitirdiği andır. Bir insan utanmıyorsa, artık onun yaşaması oksijen israfıdır” nazarımda...
Biz Türk futbol ailesi olarak utanma duygumuzu kaybetmişiz maalesef. Hepimiz... Aile içi şiddeti, aile içi rezilliği ortalığı velveleye  verip unutturmayı başardık neredeyse. Ve şimdi puan hesabı yapmaya başladık utanmadan...
Son sözüm de (yine utanmadan yaptığımız) puan hesabıyla ilgili zaten! Aydınlar, ısrarla puan cezalarının play-off öncesi  uygulanacağının ve asgari indirimin 12 olacağının üstünde durdu.
Sayın Aydınlar... Matematiğinizin iyi olduğunu söylemiştiniz bana... Benim de matematiğim fena değildir. Bu 12 puan cezasının  rastgele bir hesaplama olmadığını hissediyorum nedense...
Normal sezona 12 puan ceza uygulamak demek, play-offta (puanlar ikiye bölüneceği için) bu cezanın 6’ya düşmesi demek. Play- off’a 6 puan geride girmek demek, şampiyonluğun yüzde 100 sizin elinizde olması demek! Çünkü normal sezonu rakibinizle aynı  puanda tamamlar (ceza nedeniyle Play-Offa 6 puan geride girerseniz), Play-Offta 6’da 6 yaptığınızda (diğer müsabakalar sizi hiç  ilgilendirmeden) şampiyon olursunuz. Çünkü iki kez yendiğiniz rakibiniz Play-Offta maksimum 12 puan toplayabilir, (12 toplasa  bile) onu da çok büyük bir ihtimalle ikili averajda geçersiniz zaten...
Beni burada ilgilendiren konu, puan silmenin az/çok/yeterli/yetersiz olup olmamasından ziyade, ceza niteliği taşıyıp taşımaması  detayı... Evet, ceza suçu geçmemeli. Ama ceza, suçun çok altında da kalmamalı. 12 değil 18 puan cezası da verilse, (garip bir  şekilde) play-off öncesi uygulandığı için caydırıcı olmaktan çok uzak... Hatta daha açık söyleyeyim, yine bir hesap-kitap kokusu  veriyor sanki...
Sayın futbol yönetemeyicileri! Size geçtiğimiz ay içinde çok popüler olan bir argümanla seslenmek istiyorum: “Yukarıda Allah  var”... Eğer şike yapıldı ise/net bir teşebbüste bulunuldu ise bunu bugün aile içinde hesap kitapla geçiştirmeye kalkmayın ki,  ileride sakat çocuklarımız doğmasın. Bilin ki siz bu futbol camiasının içinden silinip gitseniz bile, on yıllar boyunca o sakat çocuklar  sizleri affetmeyecekler...

(Uğur MELEKE, 10.02.2012, Milliyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel yaz.