21 Mart 2009 Cumartesi

Ah Cim-Bom ah!

Ah Cim-Bom ah! Yenildin diye kızmıyorum sana, yenilmeyi hak etmediğin için kızıyorum. Avuçlarının içindeki fırsatı kaçırdığın için kızıyorum.

Vallahi ne yalan söyleyeyim, hiç yazasım yok. Ama bir mağlubiyetten sonra hocaya, takıma saldırmalar başladı. Dışardan gelenlere alıştık da içerden, ya da içerden gibi gözükenlerin yaptıkları rahatsız ediyor insanı. Bir mağlubiyette böyle kimyamız bozulmazdı bizim, Fener'e mi özeniyorsunuz ne, anlamadım ki?

Bülent Korkmaz'ın gelişiyle ilgili yazı bu blogun ilk yazısıdır. Böyle bir blog açmayı son zamanlarda plânlıyordum ama aktivasyon enerjisini toplayamıyordum bir türlü. Kocaelispor maçıyla dibe vurduk, Skibbe'nin yolcu olduğu belliydi. Eve geldiğimde televizyonu açtım, GS TV'ye geçtiğimde "Bülent Korkmaz ilk antrenmanında" ibaresini gördüm, Kaptan'ın takımı çalıştırırkenki görüntülerinin altında. Heyecanlandım bir an. Yine de koyu bir heyecanla yazmadım ilk yazımı; Bülent'in henüz teknik direktör olmadığını, kariyersiz hocalara da güvenemediğimi yazdım. Ama yine de o gün için gelebilecek en uygun kişi Bülent'ti. Neden yazıyorum bütün bunları? "Bülentçi" olmadığımı anlatabilmek için.

Amma velâkin dünkü maçta büyük bir hata yapmadı Kaptan. Bir takım kaybediyorsa önce hoca suçludur, gol yiyorsa sadece kaleci suçludur ya; hemen biletini kesti bizim çok bilmişler Kaptan'ın. Bir kere sahaya çıkardığı 11, çıkarabileceği en iyi 11'di. Serkan Kurtuluş'u da benden başka öneren insan görmedim ama oynattı Kaptan, helâl olsun.

Oyun da zaten istediğimiz gibi gitti. Kontrollü bir futbol oynadık ve yavaş yavaş dizginleri elimize aldık. Kewell'ın penaltı golüyle öne geçince coştuk, soyunma odasına başımız dik, gözlerimizde pırıl pırıl bir ışıkla gittik. Gelip, 2. devrenin hemen başında müthiş bir organizasyonla Baros'un ayağından 2. golü de bulduk. Gözümüzdeki ışık UEFA Kupası gibi parıl parıl parlamaya başladı. İş bitmişti artık.

Ama bitmemiş. 9 dakika sonra bir gol buldu Hamburg, olsun dedik gene öndeyiz ama kalan süre zor geçecek bu sefer. Toparlayamadık, hemen arkasından bir atakları ıska geçti, ama 2 dakika sonra yine Guerrero attı ve skoru eşitledi. Ordaki maçın ta başında gıcık olmuştum herife, haksız değilmişim. Birden karardı gözlerimizdeki ışık.

Çok zor geçecekti ama bir yarım saat vardı önümüzde mutlak bir gole ihtiyacımız olan. Bastırdık. Hakim bir futbol da oynadık, sürekli saldıran takım olduk ama doğal olarak geride de boşluklar oluyor, Hamburg atakları yüreğimizi ağzımıza getiriyordu. Ümit, Hasan, Nonda; elinde ne kaldıysa oyuna sürdü sonra Kaptan. Nonda'yı görünce ümitlerin tükendiğini zaten anlamıştım da asıl bitiş o değildi benim için. Artık son 4-5 dakikadayken bir dejavu yaşanıyor sandım. Barış, Bordeaux maçında Sabri'nin son dakikada attığı gol gibi bir şut çekti. Vurduğu yer, önündekilerin hâli, kalecinin konumu, topun gidişi; her şey aynıydı. Ama bu sefer girmedi işte. O an gitti dedim bu maç. Gitti.

Şimdi Kaptan'ı eleştirenler ellerine mercek almışlar, hata arıyorlar. 2-0 olunca neden skorun üzerine yatmamış; amatör hocaymış, rehavete kapılmış! Bülent değişiklikler yapsa ve kazansak ne diyecekler: "Fark atacağımız maçtı. Bülent'in korkaklığı ve küçük düşünmesi yüzünden kaçırdık". Ya bu değişikliklerden sonra kaybetsek, aman Allah'ım, küfürler havada uçuşur o zaman, çomak sokmuş olur Kaptan. Hamburg gibi takıma karşı geriye yaslanılır mı, oyun kendi yarı sahanda kabul edilir mi? Bir de Skibbe'ye rahmet okuyanlar yok mu çıldıracağım. Arkadaşım siz hangi galakside yaşıyorsunuz? Arkasından ağıtlar yaktığınız adamın son 8 maçında sadece 1 galibiyet alabildi bu takım. Yerin dibine soktuğunuz adamınsa daha ilk mağlubiyeti. Yeni bir hoca gelmiş, yeni bir başlangıç yapılmış, hem geride kalanlarla uğraşmayalım, hem kalpler kırılmasın diye o zaman yazmadım ama bir Skibbe fetişi vardı Alman kovulur kovulmaz. Siz bana Galatasaray tarihinde bir teknik direktör söyleyin ki üst üste oynadığı 8 maçtan sadece 1 galibiyet alabilsin, üstüne bir de lig sonuncusundan Ali Sami Yen'de 5 yiyelim ve o teknik direktör kovulmasın? Gündüz Kılıç'ı da araştırın, Derwall'i de, Türk Futbol tarihinin en başarılı teknik direktörü Fatih Terim'i de! Gidenin ardından ağıt yakmak blog kültürünün vazgeçilmezi anlaşılan. Meira için de ne ağıtlar yaktınız, gördük daha Zenit'teki ilk maçında!

Maçta kesinlikle daha iyi oynayan taraftık. Bireysel hatalardan 3 dakikada 2 gol yiyip yıkıldık. Bugün bu takımda iş yok diyenler, mercekle hata arayanlar o 2. gol yenmeseydi bugün gevşek gevşek sırıtarak senin zaferine methiyeler yazacak, seni yere göğe koyamayacaklardı Galatasaray. İyi tanı dostunu da, düşmanını da. Siz de iyi görün futboldan kıçım kadar anlamayan adamların, nasıl bu ülkede futboldan konuşup ekmek yiyebildiklerini.

Bu takım dün maça çıkarken savunma hattındaki futbolculardan hiçbiri yerinde oynamıyordu arkadaşlar. Orta sahadan adam aldık savunmaya çektik, sol beki aldık göbeğe koyduk, yetmedi Kewell'ı bile koyduk geriye. Elenmemizin 1 numaralı nedeni savunmadaki sakatlıklar. Hem Servet'i, hem Topal'ı, hem Emre Güngör'ü, hem Uğur'u sakat olan hiçbir takım Hamburg'u yenemez. Ona rağmen yine de biz dün yeniyorduk, ama olmadı. Bu sefer bizim aleyhimize "beş dakka değişti bütün işler"... Sakatlık meselesinde de sorumlular Skibbe efendi, sağlık ekibi ve Galatasaraylı futbolcuların yediği tekmeleri görmeyen Süper Lig'in süper paçoz hakemleridir, kına yaksınlar.

Maçtan sonra CNN TÜRK'te Reha Muhtar'ın programında haber verilirken haber metninde yazanlar çok anlamlıydı aslında:

KADIKÖY'ÜN KURTULUŞU...
Fenerbahçeliler rahat nefes aldı, Galatasaray elendi

Çok anlamlı, Fenerbahçeliler'in ruh hâlini çok iyi yansıtan sözler aslında. Muhtemelen Fenerli falan da değil, Fenerlilerin ciğerini bilen bir Galatasaraylı'nın o andaki duyguları bunlar. Sonra entel görünümlü maganda Selahattin Duman telefonla bağlandı, futboldan anlıyormuş gibi bilmiş bilmiş konuşarak yerden yere vurdu takımımızı her şeyiyle. Diğer Galatasaray yorumcularına nisbeten beğendiğimiz Tanju da pâye alabilmek için midir nedendir, hep yağ yaktı Selo'ya. Ömer Çavuşoğlu'nun da eline verdiler sazı, zıplattılar sinirlerimizi. Angut.com ve Fenerbahçe'nin Resmi Sitesi'nin (yok artık!) gece fazla mesai yapıp tur sevincini okurlarıyla paylaşmaları da bir çok şeyi özetliyor aslında. "Âlemin derdi biz olmuşuz, demek ki zamanında iyi koymuşuz" diyecek sığlıkta değilim. Amma velâkin bunlar hakedecek bayağılıkta. Birisi söylesin şunlara.

Taraftara gelince; beğenmedim. Daha ilk maçtan önce bilet fiyatları belli olunca yazmıştım endişemi, beklediğim oldu. Tüm zamanların en bayık, en boktan tezahüratı "Cimbombomuuumm oleyyy"le yine dakikalarca uyuttular. Lincoln'ü, Hasan'ı ıslıklayarak da tüy diktiler. Tribünün eskilerini, büyüklerini ya da aklı başında küçüklerini tenzih ediyorum ama dün çıkan bu çatlak sesler tek kelimeyle içine ettiler.

Şimdi önümüzde lig var. İster canınız istesin, ister istemesin bu ligde şampiyon olmak zorundayız, en kötü ihtimale ikinci. Yoksa, seneye de Şampiyonlar Ligi'ne gidemezsek Arda'yı da unutun, Kewell'ı, Baros'u da...

Son sözüm yine sana Galatasaray taraftarı; Türkiye'deki bütün rakiplerin Avrupa defterini en geç Kasım'da kapatıp annesinin ligine dönerken, Mart'ta Avrupa maçı görmüş, yenilirken bile aslan gibi oynamış takımın taraftarısın. Ona buna benzeme, dik dur, kalbının adamı ol.

Ah Cim-Bom ah! Yenildin diye kızmıyorum sana, yenilmeyi hak etmediğin için kızıyorum. İte köpeğe fırsat verdiğin için kızıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel yaz.